Yıllar önceydi.
Mahallemizden çok uzakta, boş bir tarlada ilk kez tanıştığımız çocuklarla yaptığımız futbol maçında galip geldik.
Büyük bir ağacın altında dinlenirken yenilen takım bizden şaşırtıcı bir istekte bulundu.
“Hepiniz bu arkadaşla güreş tutun. Yenerseniz maç zaten sizin, yenemezseniz maç bizim olsun.”
Büyük bir merakla meydan okutan kişiye doğru başımızı çevirdik. Adının Kendir Ali olduğunu sonradan öğrendik. Kafasını sıfıra vurmuştu. Kulakları kepçeydi. Tek artısı gözlerindeki ışıktı. Orada hazır bulunan herkesten daha çelimsiz Kendir Ali’yi yenmek işten bile değildi.
Eğlence başladı!
İlk olarak, en tezcanlımız Yavuz, zafere koştu. Omuzlara alınmayı severdi. Kendir Ali’ye daldı. Birkaç saniye içinde tuş oldu.
9 kişiydik, Ali her birimizi, sıra sıra, tek tek, hiç zorlanmadan ve üstelik tuşla yendi.
Son olarak Haydar abi çıkmıştı, iri-yarıydı, pabuç gibi elleri vardı, bizim için ne büyük umuttu, kimsenin yapamadığı bu işi artık bitirmek istiyordu; o da tuş oldu.
Kendir Ali’nin nasıl yendiğini kimse çözemedi.
Dakikalarca başımızı yerden kaldırmadık.
Anladık ki; sonuca ulaşmak için ‘heves etmek’ tek başına yeterli değildi.
Kendir Ali’de bir sır vardı.
Onun sırrına benzer bir sırra, yakın dönem Türkiye siyasetinde tanık oluyoruz.
Türkiye’de dönüşüm iradesi; önceden biliyor gibi engelleri sıraya dizerek her birini tek tek alt edip yoluna devam ediyor.
Retro bir gözlemle süreç; bir seyirde öyle maharetli ilerliyor ki; dönüşüm iradesini de karşıtlıkları da var eden “kendisi” algısı veriyor.
Gezinin fitilini kendi tutuşturdu.
Paralel devleti kendi kurdu.
HDP’yi ve PKK’yı kendi büyüttü.
Lazım olduğu kadar gündemde tutup sonra bitirme yetkisi de kendinde.
Şimdi MHP’yi bölüyor.
Yakında CHP’yi bölecek.
Garip olan taraf şu; kumpas, kalkışma, teşebbüs vb. adlandırmalarla tanımlanan her muhalefet kendinin, yeni Türkiye olgusunu alt edecek tek güç olduğunu düşünüyor. Heyecan yapıyor. Buna yürekten inanıyor. Uzun bir süre kararlılıkla mücadele ediyor.
Dönüp sonuca bakıldığında, Türkiye’nin yeni yönü, hepsini tek tek minder dışına itti, süreçlerden güçlenerek ve büyüyerek çıktı.
Şimdi, yeni Türkiye hiçbir karşıtlığı tam bitirmiyor.
Her girişimi yaralı olarak elinde tutuyor.
İşin bittiğine bizzat kendi karar verdiğinde çevrimdışı olacaklar!
Süreç üç şeytan var etti üçünün de ipi devletin elinde.
Gezici.
Paralel.
Terörist.
Bu üç olgunun biri, ikisi ya da üçüyle, istediği her sonuca ulaşıyor.
Bundan sonraki süreçte başını kaldıran herkes ya Gezici ya Paralel ya da terörist olacak.
Bu cendereden kimse kurtulamayacak, tek tipleşme başlayacak.
Bu çözümlemeleri şimdi tersinden okuyalım.
Olayın aslının ne olduğuna bakalım.
Sırrı aramaya devam edelim.
Küreselleşme, ‘köy devleti’ kentleştiriyor.
Küreselleşme, tek tip ulus devlet çağını bitiriyor.
Bu zorunlu ve mutlak bir geçişe işaret ediyor.
Köy ve Köylülük, etnik kimlik siyaseti miadını dolduruyor.
Toplumlar kente yerleşiyor.
Orta sınıf, yukarıya ve aşağıya doğru hızla büyüyor.
Bu durum; George Orwell’in İngiliz toplumunun gelişimini ele alırken ifade ettiğine benzer, Türkiye’de hiç olmadığı kadar toplumsal sınıfı ve ideolojisi flu insanları var ediyor.
Orta sınıftaki payı siyasi partilerin geleceğini belirliyor. Orta sınıf kimi tercih ederse devleti o parti yönetecek. Türkiye’de yeni kural bu.
Toplum, hiç bir şekilde baş döndürücü moderniteden ve nimetten geri kalmak istemiyor.
Köyün ağaları, muhtarları, sermayedarı, köy oligarşisi, entelektüelleri, imamı, bekçisi bir bütün olarak köy düzeni ve köyün artı değerleriyle beslenen her yapı ve bunlara organik bağlı olan kitleler bu dönüşüme itiraz ediyor.
Tek tek direniyorlar.
Sırası gelen cepheye çıkıyor.
Kaldırdıkları bayrakta ne yazdığının aslında hiç önemi yok. Ciddiye de almamalı.
Bazısı ideoloji bayrağı kaldırıyor, bazıları mezhep, bazıları ırk, bazıları din.
Bazen “Cumhuriyet elden gidiyor” diyorlar.
Bazen “Sekülerizm’in sonu!”
Bazıları “İslamcı düzen inşa ediliyor” diyor.
Bazıları “Türkler Kürtleri eziyor” diyor.
Hiçbiri doğru değil, ana mesele; eski ile yeni arasındaki trajik kopuş.
Muazzam geçişgenlikler, zamana yayılan açık- saklı değişimler, altüst olan zihinler, kökten değişen alışkanlıklar ve yıkılan büyük önkabuller.
Paradoks bu ülkede altın devrini yaşıyor:
Türkiye’de olgular arası ruh göçü oldu; Batılılar Doğululaştı, Doğulular Batılılaştı.
Genel anlamda İslamcılar ileri gitti sekülerler geri kaldılar.
Bugün artık muhafazakârlar modernleşmeyi, pozitivistler gericiliği temsil ediyor.
Türkiye’de bu öyle bir büyük bir olay ki çift taraflı bir şizofreni tehlikesi doğuruyor.
Küreselleşmeyi var eden tarihsel, tektonik o büyük kırılma yaşandı bir kere.
Geriye dönüş olmayacak.
Bu kırılma, her bölgeyi kendi jeopolitik pozisyonuna göre farklı etkileyecek.
Her devlet ve her toplum, bu kırılmaya kendi iç dinamiğine ve kapasitesine uygun tepkiler verecek.
Küreselleşme, yeryüzündeki her karış toprağa, tarlaya bırakılan su gibi yavaş yavaş ulaşıyor.
Geleneksel değerler ortadan kalkıyor.
İslamcılar da bundan korunamıyor.
Kürtçüler de korunamayacak.
Eskiyi kim temsil ediyorsa o yenilecek.
Olgusal olarak “Köyü” kim çağrıştırıyorsa o bitecek.
Köy ağası, Şener Şen’in oynadığı rollerde olduğu gibi, şehirde seyyar satıcı olmayı, sıfırdan başlamayı, ayrıcalığını başkalarına bırakmayı kabul ettiğinde çatışma bitecek.
Köyün malikleri ve vasileri, düzenin değiştiğini görüp şehre uyum göstermeye karar verdiklerinde iç savaş ve kaos söylentileri aniden son bulacak.
Kimin payına ne düştüyse onda başkasını alamayacak.
Bir düzen gidip yerine başka bir düzen gelecek.
Bir topluluk gidip yerine yeni bir topluluk gelecek.
Hayatın kanunlarından kaçış olmayacak.
Herkes haline razı olacak.
Bu çaprazı yok sayan ideolojik sloganların içi boşalacak, birer nostalji olacaklar.
Militanlar, devrimciler, propagandistler, müritler, kızıl elmacılar, tellallar, efsaneciler, holiganlar, fanatikler zaman zaman kendilerini çok iyi hissedecekler ama ellerine bir şey geçmeyecek. Hayattan kopacaklar.
Behemehâl ‘Kent’ ve ‘Köy’ şeklinde iki sosyoloji olacak.
İlericilik ve gericilik yeniden tanımlanacak.
Yaşam ortadan bölünecek, iki tarafta benzer olgu ve yapılar yer alacak.
Kentte ve kent kültürü içinde;
Medeni Kürtçüler,
Medeni Ülkücüler,
Medeni İslamcılar,
Medeni Solcular,
Medeni Aleviler,
Medeni Ermeniler,
Medeni Yahudiler,
Medeni Kemalistler olacak.
“Kentte” karar kılan tüm ideoloji ve sınıflar birbirine görünmez bir zincirle kenetlenecekler.
Toplumun ana omurgası medeniyet, maişet, yaşam, özgürlük istiyor. Bunu vaat edenin peşini bırakmayacak, büyütecekler.
Köy düzeni ve örgütleri taşralılıkta, mahkûmiyette, yoksunlukta ve madunlukta ısrar ediyor.
Bu ısrar;
Taşralı Kürtçülüğü,
Taşralı Ülkücülüğü,
Taşralı İslamcılığı,
Taşralı Solculuğu,
Taşralı Aleviliği,
Taşralı Ermeniliği,
Taşralı Yahudiliği,
Taşralı bir Kemalizm’i var ediyor.
Bu grupların kafası geriye bakacak şekilde vidalanmış durumda.
“Köyde” karar kılan tüm ideoloji ve sınıflar da kentliler gibi birbirine görünmez bir zincirle kenetleniyorlar. Birbirlerinden son derece farklı dünya görüşlerine sahip olmalarına rağmen olaylar karşısında neredeyse aynı tepkiyi vermelerinin ve tek yumruk olmalarının nedeni bu.
Tek tek tarih de var olan sonra hükmü kalmayan ama izi sürülebilen tarihdışı sosyal topluluklara dönüşüyorlar.
Köy ağacının sonbaharı bu, üzerindeki tüm yapraklar teker teker dökülecek.
Türkiye iki ata birden binemez birini azat edecek.
Bir süredir MHP’de kayyım sevinci yaşanıyor.
Meral Akşener’in gerçekten başarılı olacağına inanan gruplar var.
MHP’deki farklı lider adaylarının inkişafını Türk milliyetçiliğinde olası bir patlamaya neden olacağına kehanet derecesinde sarılmış durumdalar.
MHP’deki bölünme, üzerine oturduğu zemindeki büyük boşluktan kaynaklanan çatlaklar.
Taşra milliyetçiliğinin geleceği yok.
Kent milliyetçiliği adresini buldu bile.
Türkiye; “hadi gel köyümüze geri dönelim” diyen arabeskçilerin parçalanarak küçülmesine, yel değirmenlerine saldırarak güç kaybetmelerine, sırası gelenin “ülkeyi ben kurtaracağım” demesine bir süre daha tanıklık edecek.
Kendir Ali’yi alt edeceğine emin olan ve sırası geldiğinde büyük bir heveslegüreşe tutulan mahalle arkadaşlarıma benzeyen, daha çok taşra politikacısı kahraman ve köylü örgüt var!
Ben Kendir Ali’ye dördüncü sırada dalmıştım.
O günden sonra yıllarca güreş yaptım, Aikido öğrendim.
Ama yenilgi anında sırtıma takılan travma çengelini hâlâ çıkaramadım.
Sıradaki travma çengeli Meral Akşener’i bekliyor.