Yenikapı’da Çelik Çekirdek

Makedonya’nın başkenti Üsküp’ü ortadan ikiye bölen Varna nehrinin bir tarafı “Müslüman” diğer tarafı “Hıristiyan” bölgesidir.

Aynı şehir, aynı hava durumu, aynı telefon kodu ama bloklar halinde iki toplum.

Üsküp’ün Müslüman bölgesinde; Dindar, Laik, Alevi, Sünni, Kürtçü, Türkçü, Ülkücü, Solcu, Anarşist, Ateist hepsi bir arada yaşıyor.

Orada Ateist, Müslüman!

Düşmanlıkların, ayrılıkların olması algıyı değiştirmiyor.

Kimliğinde ismi Hristiyan ismi, dini Hristiyan dini yazılmadığı sürece bu realite değişmez!

Türkiye söz konusu olduğunda Turan Dursun, Can Yücel, Ertuğrul Kürkçü, Ayşe Hür de Müslüman!

Teritoryal olarak Doğu-Batı arasında, boylu boyunca, görünmez, keskin bir sınır var.

Düşünsel olarak da Doğu-Batı muhayyilesi, net ve keskin bir sınırla birbirinden ayrılmış durumda.

Anlıyoruz ve sürekli tecrübe ediyoruz ki Batı’da iç içe geçmiş yaşamı gösteren fotoğraflar bir araz.

Bir yanılgı.

Batı, bu konuda, Doğu’dan çok daha duyarlı, temkinli, tedirgin, nedense eli tetikte bekliyor.

Doğu renkleri ve Müslüman unsurlar, asimile edildiğinde ya da tam benzeme söz konusu olduğunda Batı’da bir sabır var.

Ancak kendi olma durumlarında, “beyefendi beyaz medeniyet ”in bütün dizinleri yerinden oynuyor, tansiyonu fırlıyor!

Demokrasinin molekülleri deforme olup kara bir faşizme dönüşüyor.

Emekli Büyükelçi Aydın Nurhan’ın, devlet adamı temkinliliğine rağmen dile getirdiği; “Batı’da bir Müslüman holokostu bekliyorum” tezini hatırlayalım.

Bu analiz gelecek perspektifi adına referans alınmalı.

Coğrafi ve felsefi sınırlar boyunca en küçük bir çelişkide Batı “savaş” alarmı veriyor.

Karşı tarafta her ne varsa “düşman” olarak kodluyor, her şeyi hatta kendi önerdiği âli değerleri ayakları altına alma pahasına yakıp yıkıyor.

Mısır, Suriye ve Türkiye darbeleri budur.

Kendi iç dinamiklerimizden ziyade biz, Batı’nın yüksek basıncı nedeniyle öze dönüyoruz!

Ortadoğu’daki enerjiyi var eden, sayısız rasyonel dinamik olmasına karşın Batı bunu, dinci bir cüret olarak tercüme ediyor.

Bu yanlış ama bilinçli tercüme, Batı dünyasında, İslamfobi olarak kendini gösteriyor.

İslamfobi, Doğu’daki dincilikten değil Batı’nın kendi iç huzursuzluğundan kaynaklanıyor.

Bu bunalım, yeni Endülüs’e uzanan koridora kapı aralıyor.

İç-dış nedenlerle toplamda Mezopotamya ve Akdeniz havzası kendine dönüyor.

Görülüyor ki, bu çapta dönüşün ve dönüşümün “çelik çekirdeği” Türkiye.

Payitaht, bu çekirdeğe ev sahipliği yapıyor.

Yenikapı’da ortaya çıkan ruh bu.

Devlet; bedellerini de göze alarak tektonik kırılmanın evirileceği ufka kendini hazırlıyor.

Bundan böyle Devlet, Batı karşısında artık kendini gizlemeyecek.

Niyetini açık etti.

Yenikapı, kıtadaki yeni dinamiğin sahibinin kim olacağının dünyaya ilanı.

İç siyasette, ikna süreci bitti.

Arada kalanın hükmü yok.

Artık sadece dost-hain dilemması var.

Birliğin yeniden tesisi için “altın oran zıtlar dengesi” şart:

Şiddet ve Merhamet.

“Onlar inkâr edenlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih Suresi)

Bu ilahi evrensel kuralın ilhamıyla yol almalı.

Medine Devleti’nin ve bütün esaslı medeniyet ve imparatorlukların konsepti budur.

Aksi halde gemi su alır.

Öyleyse, yerli, milli ve Türkiyeli olmayana, devşirilene, ajanlaştırılana, mankurtlaştırılana ve haine; “şiddet ve celâdet.”

Türkiyeli, yerli, milli ve ruhu bu topraklarda olanlara “merhamet ve adâlet.”

Kendi farklılıklarına rıza ve ünsiyet gösterip, deccalı, ihaneti ve fitneyi kesip atmayı bilmeyen bir toplum, devlet ya da medeniyet kuramaz.

Bünyedeki FETÖ uru kesilip atılıyor.

HDP sahteliği de amasız ifna olmalı.

Apaçık teröre yancılık yapmanın, Türk’ü ve Kürt’ü kandırmanın maliyetinin ne kadar büyük olduğunu, her geçen gün “şerrin” daha da büyüdüğünü FETÖ deneyiminde gördük!

Türkiyelilik olgusuna biat edinceye, teröre terör deyinceye ve güven tesis edinceye kadar asla kâle almak yok!

Bir kez daha ısırılmak yok!

Sadece kendileri “ortak ülküye” bağlanacaklar:

15 Temmuz’dan sonra Devlet’in üç ülküsü, üç pusulası var.

Demokrasi, Türkiyelilik, Müslümanlık.

Millet, şehitleriyle geleceğini bu üç değerle örüyor.

Demokrasinin tüm gereklerini yerine getiriyor.

Türkiyeliliği, bir üst bilinç olarak tanzim ediyor.

Müslümanlık kültürü üzerinden demokrasiyi, mefkûre ve sistem olarak yeniden tanımlıyor.

Demokrasiyi; ahlak, adalet, takva, merhamet, örf, gelenek, Şark’ın hafızasıyla buluşturuyor.

Devlet, doğal havzası olan tüm Asya, Ortadoğu ve Afrika’ya model olacak özgün bir “Müslüman Demokrasi” inşa ediyor.

Bu süreç kavram fetişizminden uzak, sadece “demokrasi” adı altında yürütülüyor.

Yenikapı, yeni model demokrasinin ilk mitingiydi.

Devlet, milyonları Yenikapı’ya boşuna toplamadı, millet bu mitinge boşuna akın etmedi.

Böyle bir görkem, Şili’ye, Nijer’e, Patagonya’ya yetebilir ama Türkiye’nin potansiyeli, istikameti ve vizyonu bağlamında bir merhale.

Yenikapı’yı, tek başına bir miting değil, alternatif demokratik bir düzenin ön fotoğrafı olarak etiketlemeli.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s